18 Ara 2008

Bu gece kan toprağın üzerine damlar. Ölüm sislerin arasında değildir hiçbir zaman.

Bir ölünün gözlerini seyretmeyi denedin mi uzun uzun?

Morarmış bir avuç içi gibidir öldürülmüş öykülerim. Ölü tenimdeki çürüyen kokuyu da çeker miydin ciğerlerine tereddüt etmeden?

Karanlık sadece seksi mi hatırlatıyor ısınmış tenine? Öyleyse soğumuş etimle seviş ve gerçek karanlık aksın sahte damarlarına.

Donmuş iki gezegen gibidir gözlerim, çok uzaktan bile görebilirsin içlerindeki laneti. Genç tenimdeki derin kesikler nefes alıyor kınanmış yatağımın üzerinde.

Göz yaşlarınızı zaptedin yalancılar. Gerçeğin ölümsüz kirini temizlemiyor ağlayan yağmurlarınız. Hangi sahtekar peri getirdi bu mis kokulu çiçekleri unutulmuş mezarıma? Evet hatırladım, lanetli aşığın çürüyen gözleriyle beslenir aşk.

İnsan başlı domuzlar devinirken duygusal balçıklarının içinde, bu geceki kahkahalarımın tadı kana benziyor diyebilirim.

Ey tanrı yarattığın her şey ölünce pis kokuyor. Yarattığın en güzel şeyler ruhlarmış, bazı kokuşmuşlar da onları satıyor.

Ellerim ne güzel görünüyor. Günahsız görünüyor ellerimdeki ten.

Benim bir melek olduğuma inanmak…O zaman uçmama izin versin balkonumdan buna inanan.

Ben uyuduğuma inanıyorum. Ben zehirlendiğime inanıyorum. Ben sevdiğime inanıyorum, yaşayacağıma inanmıyorum. Ağlamak için kendime ihtiyacım yok bu sefer. Bu sefer yanıma kendime almayacağım kaçarken.

Uyku ruhumda biriken soğuk kiri temizleyemez. Bedenimi yakıp terletmek nasıl olurdu ruhumu?

Göz çukurlarımı sarsan iğrenç sancılar, kan emici gecenin tuhaf bir hediyesi bana. Ruhumu okşayan ses ciğerlerimi tırmalıyor sanki bu gece.

Alıngan bir ruha döküyorum derdimi. Hep yanlış yapıyorum, lanet olsun.



onun ve benim...

Hiç yorum yok: